Not: Bu röportaj Stuff Mart 2015 sayısında yayınlandı.
Evet, bundan sonra Stuff sayfalarında böyle bir seri göreceksiniz. Takip ettiğimiz, beğendiğimiz, imrendiğimiz isimlere, “Bize yaptığınız işi ve kullandığınız cihazları anlatır mısınız?” sorusunu yönelteceğiz. Ünlü bir gitaristi de göreceksiniz burada, şampiyon bir bisikletçiyi de, başarılı bir yönetmeni de… İlk konuğumuz, genç kuşağın en çok konuşulan fotoğrafçılarından Dilan Bozyel. Fotoğrafa başlama nedenini ve ilk makinesini, şu anda kullandığı makineleri, kullandığı mobil fotoğraf uygulamalarını ve daha pek çok şeyi sorduk. Samimiyetle cevapladı. En sevdiği fotoğraflarından birkaç tanesini, hikayeleriyle birlikte paylaşmasını da rica ettik; onu da yaptı.
Yaklaşık dokuz yıl önce, ağır bir depresyon sonucu verem olmuştum. Bir yıllık tedavimin geçtiği odada kitaplar, filmler ve bir tane eski kompakt Kodak fotoğraf makinesi vardı. Karantina sürecimde biriyle görüşmem yasak olduğu için odanın içinde kendimle zaman geçirmenin yollarını bulmuştum. Her gün bir film izliyor, bir kitabı gücüm yetene kadar okuyor ve ilaç saatlerimden önce odanın içinde farklı köşelerde kendi fotoğrafımı çekiyordum, kameranın selftimer özelliğiyle. Buna şimdilerde selfie deniyor sanırım ama ben bir yıl sonunda otoportre serisi yaratmıştım. Tedavim bitmesine yakın, geleceğime dair kararlar alırken fotoğrafçı olmak istediğimi anlayıp bu otoportre serimi, sonradan Londra’da okuduğum okula yolladım ve burslu olarak kabul edildim. Ve fotoğrafçılık hikayem böyle başlamış oldu.
Diane Arbus! Hastalık sürecimde keşfettiğim isimlerden biriydi. Fotoğrafları o kadar gerçekti ki beni fotoğraf sanatına sürükleyiverdi. Ardından Patti Smith ve kimlik nitelikli fotoğrafları… Sadece fotoğrafçılar etkilemedi elbette. Mesela Salvador Dali’nin beynimde açtığı kapılar, Modigliani’nin inadı ve Picasso’nun çalışkanlığı, Abidin Dino ve Güzin Dino’nun Paris macerası ya da Ahmet Kaya’nın sürgündeki umudu.
Ve elbette rahmetli anneannemin desteği. O da Londra’da yaşıyordu ve okulu seçmemdeki asıl nedenlerden biriydi, “buraya gel ve iyi bir okulda oku” demişti, otoportre portfolyomu okula yollamadan hemen önce. Diğer dünyayla aram iyi sanırım.
Uzun bir süredir bayat filmleri bulmak bile o kadar zorlaştı ki, yeni nesil FujiFilm Polaroid’e alıştım bir hayli. Çantamda her zaman tek kullanımlık çek-at 35 mm kamerayla dolaşıyorum. Orta format Diana ise arkadaş grubumun en değerlilerinden. Ticari çekimlerimde ise Nikon D800E kullanıyorum yaklaşık altı aydır.
İşin kullanılacağı alana göre Hasselblad kiraladığım oluyor; bir binaya giydirilen reklam çekimlerinde netlik en önemli unsurlardan çünkü. Günışığı ve reflektör ile aram çok iyi olsa da stüdyoda ışık asistanım beni özgürce yönlendirebiliyor -ona güvenim sonsuz çünkü. Bunun haricinde, pilli harici flaş ve AlienBees ring flaş elimin altında durur hep.
Nikon 50mm f:1.4 yıllarca en sevdiğim lenslerdendi lakin son zamanlarda gelişen fotoğrafik zevkimle yeni bir geniş ve sabit lens arayışındayım. En son Nikon 70mm denemelerim oldu, sonuçtan haberdar ederim sizleri de:)
Fotoğraf işleme programlarıyla çok haşır neşir değilim. Ama elbette kaçamayacağım gerçekler dünyasındayım; Adobe Photoshop 6 ile ufak renk düzenlemeleri ya da reklam çekimlerinde retouch’lar yapıyorum. Beynimi Photoshop konusunda çok çalıştırmamaya gayret ettiğim için Alper Sümer gibi başarılı retouch uzmanlarıyla çalıştığım oluyor. Ne istediğimi çok iyi bildikleri için az brief’le fotoğrafa son dokunuşu yapabiliyorlar. İyi bir ekip herkese gerekli!
Fotoğrafın içeriği, kompozisyonu hep önceliğim olsa da iyi bir Hasselblad’a kimse hayır demez sanırım.
Kimi zaman kendimi araba veya PS oyunu araştıran erkek çocukları gibi fotoğraf makine modelleri bookmark ederken buluyorum.
Mesela Kiev60 önümüzdeki günlerde arkadaş grubuma dahil olsun istiyorum. Orta format fotoğrafların tadı bambaşka.
Akıllı telefon fotoğrafçılığı ve Instagram trendine kendimi kaptırmamaya çalışıyorum. Hem baskı konusunda yetersiz olduğu hem de kalıcı olmadığı noktasında hemfikiriz sanırım? Ama tıpkı Photoshop gibi dozunda kullanıyorum ne yazık ki. Instagram’ı günlük hayat teşhir sergisinden çok fotoğraf günlüğüm gibi kullanıyorum. VSCO Cam uygulamasını gayet başarılı buluyorum. Instagram atölyeleri hazırladığım için yeni uygulamaları sürekli takip etsem de kendi hayatımda sürekliliğim yok.
Şu an bile aklım Kiev60 ile çekilen orta format fotoğraflarda.
Fotoğraf benim iletişim dilim olduğu için ne çekersem keyif alıyorum ama bana sürekli sorulan soru şu: “Kimin fotoğrafını çekmek istersiniz?” Ne yazık ki, fotoğrafını çekmek istediğim kişilerin neredeyse hiçbiri hayatta neğil. Hayattakileri düşündüğümde ise aklıma gelenler; Kuzey Rusya’daki Nenets kabilesi, sıcak savaş bölgesindeki çocukların portreleri… Ünlü bir isim söyleyeceğimi mi düşündünüz yoksa? 🙂
Müzik benim bir diğer yakın arkadaşım, bir dinleyiciden öteye geçemesem de her tür müziğin her bir an ile örtüşebildiğine eminim. Çekimlerimde konsepti belirlerken sihir gibi geliyor kulaklığımdaki müzik, arabesk bir doğu müziğinden yola çıkmış olsam da playlist’imde her zaman bir Yann Tiersen şarkısı olur. Bazen şarkılar konsepti belirlememe çok yardımcı oluyor. Mesela geçtiğimiz Mayıs’ta sergilenen yalnızlık konseptli bir nü eserimin ismi “Kimseye Etmem Şikayet” idi.
Bir müzisyeni ya da bir müziği fotoğraflamak başlı başına bir dal. Olabildiğince doğal ve müzisyenin karakterini yansıtan; hisli bir kare çıkartmak gerektiğine inanıyorum. Ölümsüz bir kare çünkü. Asla bir moda çekimi gibi görünmemeli müzisyen çekimleri. Gördüğünüz fotoğrafların birçoğu albüm kapak çekimleriydi; evrene bırakılan, sonsuza dek hatırlanacak kareler bunlar. Müziği görselleştirmek büyük bir keyif.
Multitap grubunun son single çalışması “Ait” için üç günlük konsept bir çekim yaptık, şarkıda anlatılan ‘ait olamama’ hissinden yola çıkarak kendimizi özellikle İstanbul’da bir astronot kadar yabancı hissettiğimizi anlatmaya karar verdik ve bir astronot kostümü hazırlattık. Ortaya yaklaşık otuz karelik bir seri çıktı ve özellikle sosyal medyada oldukça şaşırdığım şekilde ilgi gördü. Binlerce retweet’lik veya repost’luk veya like’lık postlar halinde (ve evet imzasız bir şekilde) fenomen fotoğraflar halinde dolanıyor internette. Hmm evet, bu beni elbette mutlu ediyor! Ama ben sevdiğim bir eseri paylaşırken kime ait olduğunun mutlaka belirtilmesinden yanayım.
Akıllı telefonlarla yapılan çekimlerinden bahsetmişken, bu fotoğrafı paylaşmak istedim. Evet ne yazık ki baskı için yetersiz kalitede ama görüntü içeriği olarak sevdiğim karelerimden biri. Emirgan’da feci yağmurlu bir günde yürürken çekiverdim. Çoğu kişi oradan her gün geçiyor ama bu görüntüyü yakalamak yerine köprü manzarası ya da sıralı balıkçıları çekmeyi tercih ediyor. Biz fotoğrafçıların görevi ise herkesin göremediği detayları yakalamak; bu fotoğraf da bir örneği olabilir sanırım.
Geçtiğimiz yıl uluslararası bir fotoğraf yarışmasında 15. ödülümü getiren siyah beyaz bu çalışmam ise bir müzisyen çekimini gerçekleştirdiğimiz gün, müzisyenin kıyafet değişimini beklediğim anda ortaya çıktı. Bir resim etkisi olan, üstüne herkesin bir hikaye yazabileceği bir fotoğraf olduğuna inanıyorum. İçinde kaybolup gittiğim çalışmalarımdan biri. Bu arada fotoğraflarımı anlatırken bu denli değer biçiyor oluşumun “iyi-güzel-başarılı” sıfatlarıyla paralel gitmediğini belirtmek isterim. Bunlar yalnızca benim gözlerimden sizlere aktarılan yoğun his ve hayattan görüntüler…
Geçtiğimiz yıl Emirhan La Boom Studio’da açtığım Wet Poem sualtı nü sergimden en sevdiğim kare. Suyun kadın vücuduyla şiirsel bir estetik oluşturduğunu anlatmaya çalışmıştım bu sergimde. Havuzun ışığı haricinde bir ışık kullanmadım, gerçek hissine en yakın durmak için. Panasonic sualtı kompakt kamera kullandım.
Yanımdan ayırmadığım çek-at kameralar hayatıma öğrencilik dönemimde girdi. Londra’da süpermarketlerde oldukça ucuz ve 1+1 promosyonlu satıldığı için bu kadar çok benimsemiş de olabilirim. Okuldayken deneysel ödevlerimden öğrendiğim teknikleri hala devam ettiriyorum günlük kişisel çekimlerimde. Mesela bu karede 35mm plastik kameramın merceğine siyah elektrik bantıyla iki şerit hazırlamıştım. Bu karede gördüğünüz gibi siyah elektrik bantıyla film karesi (filmografi) etkisini elde etmiştim.